İnsan, müslümanım dediği, kelime-i tevhidi söylediği halde cehâlet ve düzenin/ortamın câhili yapısından dolayı -Allah muhâfaza etsin- şirke düşebilir. Günümüzde de sık görülen tevhidi bozan durumların önemlileri şunlardır:
a-) Allah’tan başkasına emretme, yasaklama, helâl ve haram kılma, kanun koyma ve hâkimiyet hakkını verme gibi haller tevhidi bozar. Allah’ın koyduğu hükümleri, ölçüleri bir tarafa bırakarak hâkimiyeti herhangi bir şeye vermek bir mü’minin yapamayacağı şeydir. Bu konuda Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Hükm/Egemenlik yalnız Allah’a mahsustur. O sadece kendisine kul olmayı emretti. Dosdoğru din ancak budur.” (12/Yûsuf, 40)
“Onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini, Meryem’in oğlu Mesih’i Rabler edindiler. Halbuki onlar da bir olan Allah’tan başkasına ibâdet etmekle emrolunmamışlardı. O, bunların eş tutageldikleri her şeyden münezzehtir.” (9/Tevbe, 31)
b-) Allah’tan ve Resulünden geldiği kesinlikle sâbit olan haberlerin tümüne birden inanmamak. Kim Kur’an’ın hükümlerinden birini geçersiz sayıyor veya ona inanmıyorsa o kişi Allah’a ortak koşmuş olur.
“Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezâsı, dünyada rezillikten başka bir şey değildir. Kıyâmet günü ise, en şiddetli azâba çarptırılacaktır. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.” (2/Bakara, 85)
c-) Kâfirleri dost tanıyıp, müslümanları sevmemek.
“Ey İman edenler! Yahûdilerle, hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır.” (5/Mâide, 51)
“Ey İman edenler! Sizden önce kitap verilenlerden dininizi oyuncak ve eğlence yerine tutanları da, diğer kâfirleri de dost edinmeyin. Eğer gerçek müminlerden iseniz Allah’tan korkunuz.” (5/Mâide, 57)
d-) Allah’ın isim, sıfat ve fiillerinden herhangi birini inkâr etmek veya başkasını bu hususlarda ortak görmek, O’nu gereği gibi tanımamak. Bunun sonucu olarak, Allah’a herhangi bir eksiklik izafe edilir ki, bu da tevhidi bozar.
“En güzel isimler Allah’ındır. O halde Allah’a bu isimlerle duâ ediniz. O’nun isimlerinde sapıklık edenleri terk edin. Yarın kıyâmette onlar yaptıklarının cezâsını çekeceklerdir.” (7/A’râf, 18)
e-) İbâdeti Allah’tan başkasına yapmak. “De ki şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm yalnız âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (6/En’âm, 162)
Allah’tan başkasına secde etmek, Allah’tan başkası adına kurban kesmek, Allah’tan başkasına duâ etmek gibi fiiller tevhidi bozar.
f-) Allah’ın indirdiği emirlerle hükmetmemek ve Allah ve Resulü’nün hükmünü kabul etmemek. Allah’ın hükümlerini bir tarafa bırakıp, tâğutların hükümlerini uygulamak ve onlara tabi olmak insanı tevhitten uzaklaştırır.
“Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” (5/Mâide, 44)
g-) Allah’tan başkasına tevekkül etmek.
“Mümin iseniz Allah’a tevekkül ediniz.” (5/Mâide, 23)
h-) Allah’tan başkasını, Allah’ı sever gibi severek dost edinmek.
Ümmetim adına en çok korktuğum şey Allah’a şirk koşmaktır. Ancak benim söylediğim, onların güneşe, aya, putlara tapmaları değildir. Benim korktuğum şirk, Allah dışındaki şeylerin hoşnutluğunu gözeterek ameller yapmak ve gizli şirktir.” (İbn Mâce)
Şirk
Lügat olarak şirk; mülk ve saltanatta ortaklık anlamına gelir.
Istılahta şirk; Allah’a zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde ortak ve denk tanımaktır. Şirk koşan kişiye müşrik denir. İki veya daha çok ilâh tanımak, herhangi bir varlığı ma’bud (ibâdet edilen) olarak bilmek, Allah’ın yaratıcı, kadim, baki gibi sıfatlarını başka varlıklara vermek şirktir. Kısacası, Allah’ın ilâhlık vasıflarını Allah’tan başkasına vermek şirktir. Şirk küfürdür, müşrik aynı zamanda kâfirdir.
Şirkin olduğu yerde sâlih amel olmaz. Çünkü amelin kabul olması için ihlâs yani, yalnız Allah için yapılmış olması gereklidir. Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Rabbine kavuşmayı uman kimse, sâlih amel işlesin ve Rabbine ibâdette hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ortak tutmasın..” (18/Kehf, 110)
Şirk, Allah’ın asla affetmediği bir günahtır. Allah, şirk inancı ile âhirete gelenleri asla affetmeyecektir.
“Allah kendisine şirk (ortak) koşulmasını elbette bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar.” (4/Nisâ, 48)
Tevhid ve şirk insanlık tarihi boyunca insanların bağlana geldiği iki dinin adıdır. İnsanlık tarihi şirkle tevhid arasındaki mücâdeleden ibârettir. Bütün Peygamberlerin tebliğlerinde vurguladıkları temel esas tevhiddir. Kur’ân-ı Kerim’in üzerinde en çok durduğu konu tevhidin önemi ve şirkten uzak durulması konusudur.
Kur’ân-ı Kerim, müşrik tipi yeryüzünde birliği, huzuru bozan, çirkin ve insanlar için zararlı bir tip olarak görür ve necis olarak nitelendirir (Bkz. tevbe, 28).
Şirk sadece putlara tapmak değildir. Nefsin istekleri peşinde koşmak, Allah’ın sevgisi yerine dünya sevgisini tercih etmek, bunların sonucunda Allah’ın hükümlerinden birini dahi reddetmek şirktir.
Peygamberimiz zamanındaki Mekke müşrikleri Allah’la birlikte birçok ilâha inanıyorlardı. Bu müşrikler kendi hevâ ve heveslerine göre putlar yapıyorlar ve onlara tapıyorlardı. Kâbe’nin içinde 365 tane put bulunuyordu. Bunların en büyükleri; Hubel, Lat, Menat, Uzza isimli putlar idi. Ayrıca Ved, Suva, Yeük ve Nesr isimli putlar vardı. Bunlar Hz. Nuh zamanında yaşamış olan iyi huylu, cömert insanlardı. Bu insanlar ölünce, onların heykelleri yapılmış ve zaman geçtikçe halk onlara tapmaya başlamıştı. Araplar bunlardan başka, güneşe, aya, bazı taşlara, ağaçlara ve hayvanlara tapıyorlardı. Bazı müşrikler ise, Melekleri Allah’ın kızları olarak görüyorlar ve meleklere tapıyorlardı. Aslında insanların Allah’tan başka bir puta tapmasının asıl nedeni; kendi nefsini ilâh edinmesidir. Bugünkü müşriklerle, Peygamberimiz zamanındaki müşrikler arasında fark yoktur. Müşriğin mantığı her devirde aynıdır. Bu mantık, Allah’ı yeryüzüne karıştırmama, yeryüzünde ilâh olarak kendini tanımadır. İşte şirkin aslı budur. Zamanımızda da insanlar her ne kadar kâinatı yaratanın, yağmuru yağdıranın, öldüren ve diriltenin Allah olduğunu kabul etseler de, O’nun tasarruflarında ortak tanıyorlar, dünya ile ilgili işlerde Allah’ın belirttiğinin aksine hükümler koyuyorlar. İşte günümüzde şirkin aldığı görünüm budur.
Put, kişinin Allah’ın dışında hayatının amacı kıldığı maddî-mânevî her şeydir ve putları bu yönleriyle hayatın amacı kılmak da şirktir. Put sadece tapılan birtakım nesneler değildir. Eğer hayatın amacı haline gelir ve insanı Allah’a isyana sevkederse, yerine göre makam, para, kadın veya insanlar için değerli herhangi bir şey insanlar için put olabilir.
Kur’ân-ı Kerim’de birçok âyette Allah Teâlâ, insanları şirke düşmemeleri hususunda uyarır: “De ki: Ey câhiller! Bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz? Ey Muhammed! And olsun ki sana da, senden önceki peygamberlere de vahyolunmuşıur. And olsun, eğer Allah’a ortak koşarsan işlerin şüphesiz boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan olursun. Hayır, yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.” ((39/Zümer, 64, 65, 66)
“O’nu bırakıp ilâhlar mı edindiler? De ki: Kesin delilinizi getirin, İşte benim ve ümmetimin kitabı ve benden öncekilerin kitapları. Hayır, onların çoğu gerçeği bilmez de yüz çevirirler.” (21/Enbiyâ, 24)
“O ancak tek bir ilâhtır. ‘Doğrusu ben O’na şirk/ortak koşmanızdan mâsumum, berîyim’ de.” (6/En’âm, 19)
Şirk düzeni; insanları köleleştiren, ilâhlık taslayan çağdaş Firavunlar ile, onlarla işbirliği yapan sahte din adamları yani Bel’amlar ve sömürüye ortak olan, bizzat şirk düzeninden beslenen, haramzade, zengin elit tabaka ve bu üç kesime bağlanan, onlara itaat eden, onların koyduğu kanunlarla -Allah’ın hükümlerine aykırı olmasına rağmen- yaşayan halk yığınlarından meydana gelir.
Kur’ân-ı Kerim’de Şirkin Tanımları
1-) Büyük Günah:
“Allah’a ortak koşan kimse şüphesiz büyük bir günahla iftira etmiş olur.” (4/Nisâ,
2-) Büyük Adâletsizlik (Haksızlık ):
“Lokman oğluna öğüt vererek: Ey oğulcuğum, Allah’a eş koşma. Doğrusu O’na eş koşmak büyük haksızlıktır, zulümdür, demişti.” (31/Lokman, 13)
3-) Büyük Cehâlet:
“O’nu bırakıp tanrılar mı edindiler? De ki, kesin delilinizi getirin. İşte benim ve ümmetimin kitabı ve benden öncekilerin kitabı. Hayır onların çoğu gerçeği bilmez de yüz çevirirler.” (21/Enbiyâ, 24)
4-) Apaçık Sapıklık:
“Allah’ı bırakıp da, kıyâmet gününe kadar cevap veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kimdir? Çünkü, yalvardıkları şeyler yalvarışlarından habersizdirler.” (29/Ankebût, 5)
“Allah kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur.” (4/Nisâ, 116)
5-) Büyük Alçaklık:
“Buzağıyı tanrı olarak benimseyenler, Rablerinin öfkesine ve dünya hayatında alçaklığa uğrayacaklardır. İftira edenleri böylece cezâlandırırız.” (7/A’râf, 52)
6-) Zanna Göre Hareket:
“Yeryüzündekilerin çoğunluğuna itaat edersen seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar, sadece tahminde bulunurlar.” (6/En’âm, 116)
7-) Dünya Hayatına Düşkünlük:
“And olsun ki, onların hayata, diğer insanlardan ve hatta Allah’a eş koşanlardan da daha düşkün olduklarını görürsün. Her biri ömrünün bin yıl olmasını ister. Oysa uzun ömürlü olması onu azâbtan uzaklaştırmaz. Allah onların yaptıklarını görür.” (2/Bakara,96)
8-) Halkı, Sağlam Temellerden Uzak Tutma:
“Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı şüphesiz örümceğin yuvasıdır. Keşke bilseler.” (29/Ankebût, 41)
9-) Kalplerin Korku ile Doldurulması:
“Hakkında hiç bir delil indirmediği şeyi Allah’a ortak koşmalarından ötürü, inkâr edenlerin kalbine korku salacağız. Onların varacağı yer cehennemdir. Zâlimlerin durağı ne kötüdür.” (3/Âl-i İmran, 151)
10-) Cennetin Kapılarının Onlara Kapanması:
“Kim Allah’a ortak koşarsa, muhakkak Allah ona cenneti haram eder, varacağı yer ateştir, zulmedenlerin yardımcıları yoktur.” (5/Mâide, 72)
11-) Tevhid İnancında Olanlara Karşı Düşmanlık Yaparlar:
“Ey Muhammed! İnananlara en şiddetli düşman olarak, yahûdileri ve Allah’a eş koşanları bulursun...” (5/Mâide, 82)
Şirkin Sebepleri
1-) İnsanların tevhidden sapıp, şirke düşmelerinin asıl sebebi; insanın nefsine tapması, nefsini ilâh edinmesi ve diğer insanlara karşı üstünlük sağlayıp onları kendisine kul etmek istemesidir. Kur’ân-ı Kerim bunu şu şekilde doğrulamaktadır:
“(Firavun) sizin en yüce Rabınız benim dedi.” (79/Nâziât, 24)
“Firavun milletine şöyle seslendi; Ey milletim! Mısır hükümdarlığı ve memleketimde akan ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?” (43/Zuhruf, 51)
“Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilenlerden kendilerine ilim geldikten sonra, başka değil, ancak aralarındaki bağy nedeniyle ayrılığa düştüler.” (3/Âl-i İmran, 10)
Bağy; hakka saldırı, payına râzı olmayıp başkalarının payına saldırma, haksızlık etme, hased, birbirini çekememezlik mânâlarına gelir. İnsanları bağy etmeye iten, hevâ ve heveslerinin peşine gitmesi, nefislerine tapınmalarıdır.
“Hevâ ve hevesini ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” (25/Furkan, 43)
“Allah’tan bir hidâyet olmaksızın, kendi nefsine uyandan daha sapık kim vardır?” (28/Kasas, 50)
Kendi nefsini ilâhlaştıran ve Allah’a değil de kendisine tapan ve tapılmasını isteyenler; başkalarının haklarına el uzatmanın, yalnız Allah’a ibâdet edildiği ve uyulduğu sürece mümkün olmadığını bilirler. Çünkü, Allah’ın dini adâleti emreder ve bütün insanları eşit olarak görür. Şirk ise nefsini ilâh edinenlerin, insanları kendilerine kul etmeleri ve sömürmeleri üzerine kuruludur. Bu yüzden tâğutlar, kendi nefislerini ilâhlaştırmak için, ilkelerini kendilerinin tesbit ettikleri ve başkalarının haklarını gasb üzere kurulu şirk düzenini isterler. Tâğutlar, ortaya attıkları ilâhlara insanları taptırarak, aslında kendilerine taptırır, kulluk ettirirler. Şirk, insanların insanlara kulluk ettiği düzenin adıdır.
2-) Atalarına ait gururu ortaya koymak ve halkı atalarının bâtıl inancına sevketmek.
“Onlara: Allah’ın indirdiğine uyun denilince, Hayır, atalarımızı yapar bulduğumuz şeye uyarız derler. Ya ataları bir şey akledemeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler?” (2/Bakara, 170)
“Ey Muhammed! Senden önce, herhangi bir kasabaya gönderdiğimiz uyarıcıya, o kasabanın şımarık varlıklıları sadece: Doğrusu babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerini izlemekteyiz derlerdi. Gönderilen uyarıcı: Eğer size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş isem de mi bana uymazsınız? dedi. Onlar: Doğrusu sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz, dediler.” (43/Zuhruf, 23, 24)
3-) Diğer varlıkları Allah ve Resulünden çok sevmek.
“De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, sizce Allah’tan, Rasûlünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevgili ise, Allah’ın hükmü gelinceye kadar bekleyin. Allah fâsık kimseleri doğru yola eriştirmez.” (9/Tevbe, 24)
“Sen, yahûdi ve müşriklerin dünya hayatına daha düşkün olduklarını görürsün. Her biri ömrünün bin yıl olmasını ister. Oysa uzun ömürlü olması onu azâbtan uzaklaştırmaz. Allah onların yaptıklarını görür.” (2/Bakara, 96)
Şirkin Çeşitleri
1- Şirk-i İstiklal: Allah ile birlikte başka bir ilâh tanımak, yahut tamamen ayrı olmak üzere bir veya birden fazla mabudun varlığına inanmaktır. Eski Türklerdeki yer ve gök tanrısı inancı veya mecusilerin iyilik ve kötülük tanrısı inançları gibi.
2- Şirk-i Teb’iz: Allah’ın bir olduğunu kabul etmekle beraber, birden fazla tanrının toplanmasından meydana gelmiş bir Allah kabul etmektir. Hristıyanların teslis, yani Allah’ın baba-oğul-rûhul kudüs toplamı olarak bir olduğu inancı gibi.
3- Şirk-i Takrib: Kâinatın yaratıcısının ve düzenleyicisinin bir olduğuna inanmakla beraber ona yaklaştıracağı inancı ile insanların kendi yaptıkları put, heykel ve benzeri şeylere tapmasıdır. Peygamberimiz zamanında yaşayan câhiliyye Arapları putlara, kendilerini Allah’a yaklaştıracakları iddiası ile tapıyorlardı. Kur’ân-ı Kerim onların şöyle dediklerini anlatır: “Allah’ı bırakıp da kendilerine birtakım dostlar edinenler derler ki: Biz bunlara ancak bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye tapıyoruz.” ((39/Zümer, 3)
4- Şirk-i Taklîd: Husûsî olarak beğenip seçtikleri için değil de, atalarından geldiği için kabul ettikleri şirktir. Genellikle insanların çoğu dinini seçerek değil, içinde bulunduğu toplumda o din bulunduğu için bir dine sahip olur. Bu husus Kur’ân-ı Kerim’de şöyle belirtilir: “Atalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de onların izlerine uymuşlarız.” (43/Zuhruf, 23)
5- Şirk-i Esbâb: Kâinattaki her türlü kanunun Allah’ın yaratması ve müsaadesiyle değil de, kendi kendine oluştuğuna ve işlediğine inanmak. Kâinattaki her şeyi yaratan ve eşyanın husûsîyetlerini tayin ve takdir eden Allah’tır. Kâinatta her şeyin özellikleri vardır. Su yüz derecede kaynar, ateş yakıcıdır gibi. Eşyaya bu özellikleri Allah vermiştir. Allah’ı hiç tanımayarak her şeyi eşyaya ve sebeplere bağlamak şirktir. Allah her şeye bir sebep göstermiştir. Her şeyin sebeplerine bağlı olduğuna, sebepsiz bir şey olmadığına inanmakla beraber, sebepleri Allah’ın yarattığına inanmak şirk değildir. Şirk olan, her şeyi yalnız tabiata ve zahiri sebeplere vermektir.
Bu tasnifin yanında, şirk; açık şirk ve gizli şirk olmak üzere de ikiye ayrılır.
Gizli Şirk
Şirk, gizli ve açık olmak üzere de ikiye ayrılır. Açık şirk: Allah’ın zâtında, sıfatlarında ve isimlerinde ortak tanımaktır. Bu şirkin tesbiti kolaydır. Fakat gizli şirk öyle değildir. Gizli şirk; Allah’ın tasarruflarına (isteklerine) kafa tutmak ve Allah’tan beklenmesi gerekeni başkasından beklemektir. Bu şirkin farkına varmak zordur. Maalesef, günümüzde dinini tam olarak bilmeyen bazı müslümanlar gizli şirke bulaşmaktadırlar. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) bu hususta müslümanları uyarmaktadır. Riyâ, gizli şirklerin başında gelir. Meselâ bir insan Allah’a ibâdet ederken insanların gözüne girmeyi, onların yardımlarından faydalanmayı amaç edinirse, şirk koşmuş olur. Buna gizli şirk denir. Çağımızda bir hastalık derecesine varan, aşırı mal-mülk sevgisi, aşırı para ve servet hırsı, aşırı şöhret sevdası gibi kötü duygular da gizli şirk sayılmışlardır. Bunlar için delicesine çalışılırsa, bu çok tehlikelidir. Farkına varmadan insanı şirke götürebilir. Çünkü İslâm’da ibâdet, sadece Allah’ın rızâsı için yapılır.
“Onların çoğu Allah’a, şirk koşmadan İman etmezler” (10/Yûnus, 106). Allah Rasûlü (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurdu: “Sizin hakkınızda en çok korktuğum küçük şirktir.” ‘Küçük şirk nedir ey Allah’ın elçisi?’ diye sordular. “Riyâdır. Allah Teâlâ, kıyâmet günü insanların amellerinin karşılıklarını verdiği zaman: ‘Dünyada kendilerine gösteriş yapmakta olduklarınıza gidin. Bakın bakalım, onların yanında bir karşılık bulacak mısınız?’ buyurur.” (Tirmizî, 11/Hûdûd 24, hadis no: 1457)
Rasûlullah (s.a.s.) hutbede şöyle buyurdu: “Ey insanlar, bu şirkten sakınınız. Muhakkak ki o, karıncanın kımıldamasından daha gizlidir.” İçlerinden birisi: “Ey Allah’ın Rasûlü, karıncanın kımıldamasından daha gizli olduğu halde böyle bir şirkten nasıl sakınabiliriz?” “Ey Allah’ım, bile bile sana herhangi bir şeyle şirk koşmaktan yine sana sığınırız. Bilmediğimiz şeylerden de senden mağfiret dileriz’ deyin” buyurdu(İbn Kesir)
Allah’ın halili (dostu) İbrâhim (a.s.) ne güzel duâ etmiş: “Allah’ım, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut. Ya Rabbi, şüphesiz ki bu putlar, birçok insanı saptırdı.” (14/İbrâhim, 35-36). Âyette belirtildiği üzere, İbrâhim (a.s.) bile, kendinin ve neslinin putlardan uzak kalması için Allah’a duâ etmiştir.
Hele, İslâm’ın hakim olmadığı günümüz câhiliyye ortamlarında şirk çeşitleri daha da çoğalmıştır. Küçük olsun, büyük olsun Kur’an’ın birçok âyetinde şirkin her türlüsünden arınan müttakî kullardan bahsedilmektedir. Allah’ın birliğine İman eden, Allah’a şirk koşanlara düşman olan, tâğutlara ve müşriklere buğz ederek Allah’a yaklaşan, sadece Allah’ı dost, ilâh ve ma’bud edinen, yalnız O’nu seven, O’ndan korkan, O’ndan uman, O’ndan yardım isteyen, O’na boyun eğen, O’na tevekkül eden, O’nun emrine tâbi olup rızâsını gözeten, bir iş yaptığı zaman Allah adıyla yapan ve hayatının her bölümünde O’na ait olan kimseler kurtuluşa ermişlerdir. “De ki, namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabı Allah içindir. O’nun hiçbir şeriki/ortağı yoktur.” (6/En’âm, 163-164) “De ki, Allah her şeyin Rabı iken, ondan başka bir rab mı arayayım?” (6/En’âm, 164)
Allah’a kulluğun gereği, itikadı ve İmanı sağlamlaştırmaktır. Kimin itikadında/inancında hafif de olsa sapma olur ve İmanı bozulursa, onun ibâdetleri ve amelleri Allah katında kabul olmaz. İtikadı düzgün, İmanı sahih ve sağlam insanın ise, az ibâdeti bile Allah katında çok ibâdet yerine geçer. Düşüncelerimiz, okuduklarımız, yaşadıklarımız ve eylemlerimizin amacı itikadımızı sağlamlaştırmak olmalı, duâlarımızda da Allah’tan bunu istemeliyiz.
Müslümanın Akaidi - Ahmet KALKAN
|